uykusuz...yorgun...ama mutlu:)

Son iki aydır Kağan'ın bol 2 yaş sendromuna maruz kalan ve bunun yanında Metehan'ın "anneeee acıktıımmmm" ağlamalarından dolayı kendini insanlıktan çıkmış biri olarak konuşuyorum... hayır yazıyorum bu satırları...
Son 3 yıldır hamileyim sanki. göbeğimi tutarak sandalyeye çarpmamaya çalışırken bulabiliyorum kednimi. Bazen de MEtehan'ı emzirirken ve Kağan babasıyla diş fırçalarken 3.yle kim ilgileniyor acaba diye düşündüğüm de doğrudur.
Ve bir itiraf.... Geçen hafta kuzenlerle Gölcük tatilindeyken Kağan'ı ve üzüm poşetini alıp Metehan'ı 2 dakikalığına da olsa arabada unuttuğumuz da doğrudur:) Ama hemen farkettim şimdi hakkım yenmesin lütfen:)
Gözlerimin altındaki morluklar akan makyajım değil bu arada haberiniz olsun.
Evimizden bazen sevinç çığlıkları bazen de sinir zıplamlarının sesleri gelebilir.. o da normaldir.
Yakında sitenin adını da "Bir Delinin Seyir Defteri" olarak değiştirmeyi düşünüyorum zaten.
Ama tüm zorluklarına rağmen Metehan'ı kucağıma alıp, masanın etrafında Kağan'la kovalamaca nam-ı diğer "ciiii" oynamak paha biçilemez gerçekten. Ya da Kağan'ın Metehan'ı öpüşünü görmek, ya da Metehan ağladığında Kağan'ın bana "git git" diyerek Metehanı göstermesi ve onuınla ilgilenmemi istemesi harika... Metehan'ın gülüşleri, gaz çıkartmaya çalışırkenki komik surat ifadeleri, ağzını açıp yanağımı emmeye çalışması...
İyi  ki varsınız çocuklar... hep olun hayatımızda...
Metehan'a not : Lütfen bana kızma neden az yazmaya başladın diye olur mu:)

Hoşgeldin iyi ki geldin miniğim...

Ne hızlı geçiyormuş zaman... senin gelmene sanki daha çok varmış gibi planlar programlar yaptım ama sen bi çırpıda geliverdin dünyamıza... Söylenmiş veya söylenecek hiçbir söz tarif edemez içimdeki duyguları. Sadece seni düşünmek bile öylesine huzur veriyor ki bana. Hep merak ederdim insanın sevgisi bölünür mü acaba iki çocukla diye. Bölünmüyormuş, büyüyormuş kalbin. Kağanla çok farklı bir dünyaya girdik, şimdi seninle neler yaşayacağız neler yapacağız acaba?
Gaz sancıları ile başlayan yolculuk bizi nerelere götürecek? 
Daha çok yeni senin gelişin belki ama o kadar mutluyum ki sağlıklı sıhhatli seni kucağıma alabildiğim için... Şükürler olsun... 
Sizinle birlikte büyüyeceğim ben de. Doğum sırasında aklımda hep bu şarkı vardı... Cem Karaca'nın "Bu son olsun" şarkısı. Bu senin şarkın olsun... Doğduğun andaki ağlamalarınız ve ilk bakışlarınız aklımdan hiç çıkmayacak sanırım. Nasıl mucizevi bir andır o. Doğuma giderken aklımda tek bir soru vardı. "Ya sizi göremezsem" "Ne yaparsınız bensiz... Hatırlayabilir mi Kağan beni?" Ya ben?" o kadar karmaşık duygular içindeyim ki... İnsanın korkuları dev dalgalar halinde sarıyor aklını. İşte o anda güzel şeyler düşünmek yerine korkular ele geçiriyor ve düşünmekten bile korkuyor insan.
Bilmiyorum okur musunuz bu satırları ama okuduğunuzda umarım yanınızda olurum. 
Sen hayatımıza gireli henüz 5 gün oldu ve kokun sanki hep benimleymiş gibi. Sanki ikiniz de hep hayatımda vardınız. Hatta babanızı da sayarsak üçünüz:) 
Şu an o kadar karmaşığım ki, ağlamaktan ekranı göremiyorum neredeyse. O yüzden cümlelerim anlamsız gelebilir size. Hem yorgunluk, hem huzur, hem şaşkınlık, hem mutluluk, herşey var herşey var hayatımda bu aralar... İyi ki de var... İyi ki varsınız..
Yazacak o kadar çok şey var ki aslında, bir başkası daha güzel ifade edebilir belki duygularımı ama ben ağlamaktan yazamıyorum bile...
Gözlerinizdeki bakışları gözlerimden, mis kokunuzu burnumdan, anılarınızın hatıralarımdan silinmemesi dileğiyle.. Sizi çok seviyorum...

Son olarak..

Hayat sana teşekkür ederim...

Ankara'da Baba-Çocuk Kamp Etkinliği

Kağan beyle katılamayız bu sene ama işallah seneye diyelim:)

http://babalarcocuklarkampi.com/

linkinden Taurus'ta düzenlenecek olan kamp etkinliğine ilişkin bilgilere ulaşabilirsiniz...

Minik Baykuş Oyunları


Kağan hamur oyunlarını, onlardan şekiller çıkartmayı seviyor (hangi çocuk sevmez ki:)) Bu sefer onun dikkatini biraz daha farklı bir yöne çekiyim istedim. Hamuru yoğurmak, yuvarlamak ve düzlemek işlerinin yanında ince motor becerilerinin gelişimine katkıda bulunduğunu düşündüğüm kürdanlarla bu oyunu hazırladık.



                                  


Sonrasında da

Anneler Bu Oyuncağa Dikkat!!!

Kağan nedense (?) arabalara ve direksiyona çok meraklı bir çocuk. Ben de özellikle araba yolculuklarında oyalansın diye ona bir direksiyon almaya karar verdim ve geçen hafta da bir oyuncakçıda dolaşırken bulduğum direksiyonu çok incelemeden eve getirdim, verdim eline oynasın diye.
Meğersem aldığım oyuncak yüksek dozda

"Nörogelişimsel Bozuklukları Erken Tespit ve Yönlendirme Projesi" hakında


Tüm ebeveynlerin aklına takılıyordur eminim... "Acaba çocuğumun gelişimi normal mi?" ya da "geç mi konuşmaya başladı?" "Neden hala yürümüyor, onun yaşıtları koşmaya başladı bile" soruları ile geçip gidiyor zamanımızın bir kısmı. Ve bu sorulara cevap bulmak yetmiyor bazen. "Ya bir sorunu varsa ve ben farkedemiyorsam?" sorusu geliyor hemen peşinden. 


Eğer bu tip endişeleriniz varsa

Minik Baykuş'un Oyun Güncesi

Yorucu ve bol koşturmalı bir Bodrum tatilinden sonra evde Kağan'la oyunlar oynamak iyi geldi. Tatildeyken "eyvah çocuğun huyu suyu değişti" derken neyse ki korktuğum başıma gelmedi ve eski düzenimize hemencecik geri dönebildik. Bu konuda babannenin payı da büyük tabi..:)

Bu yazımda, haftasonu baykuşla oynadığımız oyunlardan bahsedeyim dedim. Hem belki bu yazıyı okuyup bikaç baykuşa daha faydalı olur, hem de ilerde bana da lazım olur:) bulunsun burada...

Öncelikle Kağan için hazırladığım

Haftasonu evde olmak güzel şeymiş:)

Bu haftasonu hastalandığım için dışarda hiçbir program yapmadık ve bol bol dinlendik. Uzun zaman sonra öğlen uykusunun tadına varabildim:) En azından 2 yıldır öğlen uyumadığımı biliyorum ve bu haftasonu 4  saat uyuyarak rekorumu kırdım:)
Fırsat bulduğum bir zamanda da bikaç bişiler hazırladım minikbaykuşlarıma...
Epeydir Kağan'a karatahta alıyım diye düşünüyordum, sonra dedim ki neden ben yapmıyım..
Gidip bir yapı marketten aldığım fırça, karatahta boyası ve resim altlığı olarak kullanılan ince bir tahta malzemeden oluşan karatahtamı boyadım nihayet. Öğrencilik zamanlarıma döndüm bu karatahta ile:) Kağan efendi gidip geldikçe çiziyor bişiler. Bu sıralar bir de nokta-çizgi ve yuvarlak çizmeyi öğrendi ki kaç kalem kırıldı o noktalar çizilirken:)

Atarlı "Bir Anne"

Eğer normalden fazla bir göbeğiniz varsa yolda yürürken, işyerinde asansördeyken veya bir cafede lavaboyu kullanmak için sıra beklerken her an taciz edilebilirsiniz... Üstelik erkekler tarafından değil, hemcinsleriniz tarafından..

Sohbetler şöyle ilerliyor genelde...

iki hamilelik arasındaki farklar...

Sevgili baykuşlarım:)
İkinize hazırlık süreci o kadar farklı ilerledi ki ben bile inanamıyorum.. Herkes söylerdi ikinci çocuk daha rahat diye de inanmazdım. Öyleymiş sanırım. Kağanı beklerken damacanadan su alamayan ben şimdi o damacanayı sürükleye sürükleye götürebiliyorum mesela:) Sanki dışarıdan izliyor gibiyim kendimi. Bazen o kadar koşturmacanın içindeyken içimden bir ses bağırıyor bana. "Edaaa dur biraz, bi nefes al" ama ben o sesi duymuyorum ve ertesi gün karnımdaki ağrı hatırlatıyor bana "dün ben demiştim" diye. 
Üzülüyorum sonra. Kağanı beklerken

Kahvaltı için yumurtalı ve bayat ekmekli bir öneri...

Adı ne olsun bilemedim bu tarifin, öylesine kafama esti yaptım.
Evde bayat ekmekler vardı ve nasıl değerlendirsem diye düşünürken çıktı bu tarif.

Hemencecik anlatıveriyim...

Malzemeler
4-5 yumurta (kullanacağınız borcamın durumuna göre karar verebilirsiniz, ben 4 kullandım)
5 dilim ekmek (bu da değişebilir keyfinize göre)

ooo neler oldu neler:)

İşte gittikçe büyüyen ailemiizzzz:)

Sevgili Baykuşlarım uzuuunn zamandır sizi gelişmelerden haberdar edemiyorum farkındayım:( ama bu aralar zaman benim için farklı akıyor nedense...
Şöyle kısaca anlatıyım ne gelişmeler yaşadık:)
Ailemizin yeni ferdi Feriha ile tanıştık (sanırım 2 ay oldu). Kendisi mini minnacık bir tavşancık... ilk günler kağan biraz kıskanır gibi oldu ama onunla oynamaya başlayınca birlikte güzel vakit geçirmeye başladılar. 
Bihter de yeni kedimiz bu arada...11.05.2015 tarihi itibariyle evimize geldi ve birbirinizi kovalasanızda iyi anlaştığınızı düşünüyoruz:))))

evet yine baykuş yaptım:)

Bi insan neden çocuğuna baykuşum der bilmiyorum ama ben çok seviyorum sana (ay pardon artık siz oldunuz:) size baykuşum demeyi:)
KAğan doğmadan önce onun için bi baykuş oyuncak yapmıştım kendim .. işte burada... şimdi de londra gezimiz sırasında bimilyoncudan bulduğum bi oyuncağı da Metehan için yapiim dedim:)
Dükkanda gezinirken farkettim ve çok hoşuma gitti, bikaç tane daha almadığıma pişman oldum sonradan aslında. Bilmiyorum belki buralarda da vardır ama pek bimilyonculara gidemediğim için haberim yoktur belki..
İğnesinden ipliğine, kumaşına herşey bu poşet içinde var.





Eskilerden... çok eskilerden bir aktivite...

Bu oyunları da sana 5-6 ay önce hazırlamıştım aslında ama buraya eklememişim...

Kart oyunlarını seviyorsun baya. Hayvanları, sebzeleri ve meyveleri sana bu şekilde tanıtmaya başlamıştım.
İsimlerini söylediğim zaman içlerinden bulabiliyorsun... Biz de çok seviniyoruz tabi:)

Bu kartları, internetten bulduğum fotoğrafları yapışkanlı kağıda baskı alıp, kalın bir kartona yapıştırarak oluşturdum. Aynı şekilde meyvelerden de hazırladım. Meyveleri bu kartlar sayesinde öğrendin:) Hala oynuyoruz severek..

Mutfakta Biri mi Var?

Bu aralar işe başladığımdan mıdır nedir mutfakta pek vakit geçiremiyorum uzun zamandır. Daha doğrusu geçirdiğim vakitler anı kurtarmaya yönelik, yani deneysel-doğaçlama mutfak deneyimlerim pek olmadı. Ama bikaç deneyim oldu tabi arada, onları yazıyım da ilerde lazım olur belki..

Bayat ekmeklerle yaptığım atıştırmalık-kahvaltılıklardan başlayım...

Bayat ekmekleri dilimleyerek ya da dilimlemeden yapabilirsiniz. Ekmeğin fırında kurumaması için zeytinyağını (tereyağı da olur) mümkün olduğunca bol koymak lazım.
Bildiğiniz üzere bizde ölçüler kaşıkla kepçeyle değil, kafaya göre...
Ekmeği yağladıktan sonra içerine ya da üzerine eriyen bir peynir koyun (kaşar ve beyaz peynir karışık kullandım ben) üzerine baharat serpin biraz ki peynirle bütünleşsin, sonra dereotu, yeşilsoğan, maydonoz, nane, zeytin... hangi malzemeyi canınız çekerse onu ekleyin.. sonra biraz daha baharat ( bu baharat da sebzelerle bütünleşsin diye) sonra üzerine azıcık daha zeytinyağı ve hoopp fırına... Peynirler kızarıncaya kadar fırında kalsınlar.

İşte aşağıda iki farklı denememden fotolar var...

Afiyet ossuunnn...





KENDİME NOTLAR


off bu aralar kafam pek yerinde değil... hep fiziksel hem psikolojik olarak yorulmak insana pek iyi gelmiyor sanırsam... keşke elimde sihirli bi değnek olsa diyorum bazen... işe gelmek kurtuluş mu acaba? Yoksa vicdan rahatlatmak için çeşitli bahaneler bulmaya yarayan bir araç mı? 
Bazen "ben nasıl bir anneyim" diyorum, bazen de kendimle gurur duyabileceğim ufak tefek nedenler bulup kendimi rahatlatmaya çalışıyorum...
Ama tüm bu gelgitlerin arasında diyorum "sakin edacım sakin" Sakinlik sadece deniz kenarında benim için... Tamam anlıyorum insan bulunduğu yerde mutlu olmalı ve yetinebilmeli ama denizle büyüyen, derdini tasasını denize anlatan, denizkızı olmayı hayal eden bir çocuğa bunu anlatamaz hiçkimse...
Neyse ne yazacaktım, neler yazmışım... Siz minikbaykuşlarım, nerde mutluysanız orda yaşayın olur mu? Zaten ülke gittikçe içinden çıkılmaz bir hal almaya başladı, nerede mutluysanız orada yaşayın... Ne istiyorsanız onu yapın, ne kadar yaşayacağımız bize bağlı değil ama nasıl yaşayacağımızı biz seçebiliriz...
Çok karışık şeyler yazıyorum biliyorum ama hamiş kafası işte.. Biraz bulanık, biraz duygusal, biraz saçma, biraz da mantıksız...

İşte bu hamiş kafasıyla evde yaptığım saçmalıkları söliim dedim size baykuşlarım... (ay çoğul konuşmak ne tuhaf bişimiş yahu:))
- Diş fırçasına sıvı el sabunu sürmeye kalkışma artık. Diş macunu kullan.
- Evde herşeyin bi yeri vardır. Bulaşık makinesinden çıkan boş tencereleri buzdolabına koymaya çalışmaktan vazgeç.
- Telefon televizyonu açmak için kullanılan bir araç değildir. En azından şimdilik. Kumandayı kullan.
- Çiçeklerin süte değil suya ihtiyacı vardır. (Yeri gelmişken "kadın kadındır, çiçek babandır" ı da araya sıkıştırıyım)
- "Ben bu dolabı niye açtım ki?" diye sorma. Yanında birileri varsa çaktırmadan olayı örtbas etmeyi dene:)
- Kitapları ya da dergileri telefon gibi kullanmaya çalışma. Okuyamadığın yerlerde parmaklarınla büyütmeye çalışmak yerine dergiyi gözüne yaklaştır.





Bir haftasonu böyle geçti...

Bugün cuma biliyorum ama bu haftasonu gelmeden bir önceki güzel haftasonumuzu sana anlatıyım dedim baykuşum...

Cumartesi günü baba baykuş şehir dışındaydı ve seninle güzel bir kahvaltı-meyve-çorba-uyku rutininden sonra attık kendimizi sokaklara. Seni ananeye bıraktım ve senin için bişeyler yapmak adına Gymboree'deki Sevgili Sema YÜCE'nin "Sevgiyle Disiplin" konulu söyleşisine katıldım. Bir önceki hafta da  işyerinden arkadaşlarla "İletişim Becerileri" eğitimi için bir tanışma toplantısı organize etmiştik, kendisiyle orada tanışma fırsatı buldum. O kadar tatlı, o kadar sevecen, o kadar sevgi dolu bir insan ki... Onun seminerinden çıktıktan sonra arabadayken "bu ülkede iyi şeyler de oluyor demek ki" dedirtti bana. Düşün o kadar
etkiledi beni...

Seminerde neler öğrendim?

Öncelikle sana "yap-ma, koş-ma" gibi içinde "-me, -ma" geçen kelimeler kullanmamam gerekiyormuş, çünkü sen onları "yap, koş" olarak algılıyormuşsun. (ben aslında kullanmıyorum, koşmak yok, atmak yok" dediğimde seninle anlaşıyoruz... 1 puan aldım bu konudan:) Ayrıca "ben" dili kullanmak gerekirmiş. "Yapmanı istemiyorum çünkü..." gibi.

İç kontrollü disiplin ve dış kontrollü disiplin arasındaki farklar üzerine konuştuk. İçinden gelerek dişlerini fırçalaman, ellerini yıkaman gibi rutin işlerde "aferin" demek yerine "temiz bir çocuk olman ne güzel" gibi genel mesajlar kullanmak gerekiyormuş. Bu konuda aldığım puanı kaybettim çünkü ben her iş yaptığında sana bir "aferin" çakarım:)

Sana ve kardeşlerine vermem gereken mesajlara gelince;
- Sözel mesajlar (yukarıda bahsettiğim)
- Hediye almak
-Dokunmak
- Hizmet etmek
- Kaliteli beraberlik

Bir de senin sevindiğinde bana verdiğin mesajlara göre senin ödüllendirmemin sana daha net bir mesaj vereceğini öğrendim. Sen sevindiğinde gelip sarılırsın mesela, (ah bi de sırtıma pıt pıt vurunca mest oluyorum:) ben de sana sarılınca bu sefer dişlerini gıcırdata gıcırdata daha çok sarılıyorsun:)
Ahhh şimdi işten kaçıp sana sarılasım geldi...

Bir deeee yumuşlar-dikensiler ve plastiklerle ilgili çok güzel bir hikaye anlattı Sema Hanım. Hikayeyi burda yazamayacağım ama sonucundan bahsediyim sana. Hikayedeki yumuşlar sevgiler anlamında. Dikensiler kötü sözler-duygular, plastikler ise yapmacık iyilikler-sözler...
Hikayeden çıkartılan kıssadan hisse, herkes birbirine yumuş versin, dikensileri ve plastikleri hayatımızdan çıkartalım idi.
Gerçekten de yumuşlarla dolu bir dünyada yaşamanı çok isterdim. Çevremizdeki insanların plastiklerinden-dikensilerinden seni korumaya çalışacağım ömrüm boyunca, sana söz veriyorum ama koruyamayacağım durumlar elbette olacak. Bunun için kendi kendini korumayı öğrenmelisin... Umarım hep yumuş insanlarla tanışırsın:)
Heybende yumuşların bol olsun çocuk...

Bu hikaye dışında aşağıdaki söz de çok etkiledi beni...

"Sen ben değilsin
Ben sen değilim
Ben sen olmak için gelmedim bu dünyaya
Ben sen değilim
Sen ben değilsin
Sen ben olmak için gelmedin bu dünyaya"

bu sözün kime ait olduğunu Sema Hanım söylemişti ama unuttum:(

Bir de öneri kitaplarımız vardı, onları da aldım yavaş yavaş okuyorum bakalım:)
- Çocuklar için Beş Sevgi Dili (Sistem Yayıncılık)
- Beni Gerçekten Duyuyor musun? (LEyla NAVARO)

Bir de 3 ile 12 yaş arasındaki çocuklar için Hiperaktivite Derneğinin "Macera Ormanı" ve "Tam Zamanında" isimli oyunlarını tavsiye etmişti. Seneye unutmazsak alalım oynayalım seninle o oyunları:) Bu oyunlar çocuk psıkiyatristleri tarafından hazırlandığı için çocukların aileleriyle birlikte oynayabileceği oyunlarmış...

İLK TİYATOROOOMUZ:)

Pazar günü de birlikte ilk tiyatoro oyunumuzu seyrettik:)
Başak ablan tiyatrolarına (Tiyatro Tempo) 0-3 yaş bebek oyunu geleceğini söylediğinde çok sevinmiştim ve işallah bi aksilik çıkmaz diye dua ede ede ogünü zor etmiştim heyecandan. Mustafa Alp, Asya, Alin ve İlaya da haber verdik ve hooop ekibi tamamladık:) Sözsüz bir oyundu tabiki ve içinde müziğin de çok güzel bir yer bulduğu, senin keyifle ve dikkatle izlediğin bir oyun oldu. Tam uyku saatine denk gelmesi biraz sıkıntılı oldu ama hepimiz çok keyif aldık. Salon çok ferahtı, izleyici sayısı da gayet normaldi. O nedenle hiçbir çocuk sıkılmadan mızırdanmadan tam vaktinde bitti oyun...

Aklımızda güzel anılarla güzel bir haftasonu kaldı geride...



Hamileyken SeyredilMEMESİ Gereken Filmler-Diziler

Her yerde vardır şu filmleri izleyin, bu dizileri takip edin gibi yazılar. Ama ben bu yazıda seyredilmemesi gerekenleri yazıcam. Hele benim gibi bir duygu jölesi kıvamındaysanız aman ha diyim..
Zaten hormonlar laylaylom, bi de bu dönemde seyredince iyice kafayı yiyor insan.
Öncelikle ben yaptım siz yapmayın diyeceğim gelelim. Tvde dizi takip etmediğim için onlar hakkında bi yorum yapamayacağım ama internet dizilerinden bir liste var öncelikle.

İlk sırada tabiiki "THE WALKING DEAD"

Ahhh ahhh... ilk hamileliğimde beni benden alan dizidir. Hamile olmadan önce seyretmeye başlamıştık aslında, o yüzden de düşünmeden başını sonunu seyretmeye devam ettik. Etkilenebileceğim aklıma bile gelmemişti. Hamilelik belirtilerinin de artmasıyla birlikte bu diziye hassasiyetim giderek arttı. Akşam uykudan önce zombileri kovalayan adamları seyrettiğim yetmiyormuş gibi, uykumda da ben kaçıyordum onlar beni kovalıyordu. Kaç kere uykumdan korkarak uyandım... Tabi 2-3 denemeden sonra diziyi bitirdik.






İkinci sırada "REVOLUTION" var
Dizideki kıza ayrı bi sinir oluyorum zaten de kafamdaki düşünceler beni daha da gıcık ediyor.
"Ya hastaneye giderken her yerde elektrik kesilirse, doktor gelemezse, ben de kendi kendime doğum yaparsam, ya o sırada mikrop kaparsak, nasıl iyileşiriz?"
İşte bu düşünce aklıma geldiği anda diziyi bıraktım.



3. sırada "GAME OF TRONES" var.
Bu diziyi de o dönemde ilk bölümünü izleyip bırakmıştık. İlk bölümü izleyenler bilir, çocuğun kuleden atılmasıyla bitiyor ilk bölüm. "Ya ilerde Kağan da görmemesi gereken bişeyi görüp ona zarar verirlerse" dedirten bir diziydi bana.. Yine o dönemde diziyi seyretmeyi bıraktık, ama dayanamayıp doğumdan sonra seyrettik. İlerleyen aşamaları da pek iç açıcı değildi ama içimdeki minik loğusacıkları susturmaya başardığım için seyredebilmiştik. Şimdi Nisanı bekliyoruz bakalım, yeni bölümleri gelsin de bi bakarız artık:)


Aaa bahsetmezsem olmaz, bir dönemin vazgeçilmezi "BREAKING BAD"
Bu diziyi "ya ilerde Kağan da..." yok yok tamam, böyle düşünmeden seyredebildiğim bi dizi oldu kendisi:) Yine ufak tefek düşünceler geçti aklımdan ne yalan söliim "Ya Enver..." diye başlayan ama en azından bitirebildiğimiz bir dizi oldu..




Gelelim şimdi filmlereeee...
Film olarak korku ve gerilim filmlerini zaten tercih etmiyorum, edemiyorum. Türlerine göre ayrıdığım için film konusunda bir risk yok neyse ki. Ancak bu aralar sinema kanalında Kağan uyuyorsa ve enver evde yoksa seyrettiğim bazı filmleri dram türü olsa da bırakamayıp seyrediyorum.


Bunlardan bir tanesi "HAYALİMDEKİ AFRİKA"
Bu filmi izledikten sonra içimdeki büyükşehirden kaçıp gitme isteği daha da alevlendi... Zaten "böyle bi şehirde çocuk mu büyütülür" düşüncesi varken lohusa kafamda, bu filmle "Afrika olmaz ama Olimpos olabilir" dedim. Tabi kimse beni takmadı, hala Angaradayım:(






Bir diğer film (geçen gün izledim ve bana bu yazıyı yazdırtan filmdir kendisi) "LİSA MURRAY'ın HİKAYESİ"
O gece Enver de evde yoktu, olsa seyrettirmezdi zaten:) Film kanallarını dolaşırken denk geldiğim bir film oldu kendisi. Aslında umut dolu bir film sonlarına doğru. Filmin başında olduğu için o sahneyi anlatmakta sakınca görmüyorum, Lisanın annesi eroin bağımlısı ve kızlarından para istiyor falan.. Filmin ilerleyen sahnelerinde "ya ben de bigün bağımlı olursam Kağan napar?" diye düşünüp ağlamaya başladım ve baktım film iyice kötüye gidiyor, kapatıp yatıyım dedim. Sonra özetine bakınca kızın hayatının nasıl değiştiğini anladım ve umut dolu bir hikayesi olduğunu farkettim. Biraz daha izleyip içim rahatlayınca uyuyabildim neyseki... Ama hala peşimde o soru:)


Hiç ama hiç izlememem gereken bir film daha vardı ama filmin adını unuttum:( internetten de bulamadım... filmde anne ile baba çocuklarına noel hediyesi olarak bir köpek yavrusu alıyorlar ve çocuk hediyeyi görünce çok seviniyor. Sonra tam dışarı çıkacaklarken babaya telefon geliyor, hastaneye gitmesi gerekiyor ve annesi onu hastaneye bırakmak için evden ayrılıyorlar. Çocuk evde köpüşle kalıyor. Bunlar yolda giderken bir kamyon gel, çarp arabaya.. Gitti mi çocuğun ailesi.. Çocuk sonra birisinin yanında kalıyor, hırsız oluyor falan tabi bu filmin ilk 5 dakikasında olan olaylar.. Sonunu seyredemedim, nasıl bitiyor bilmiyorum, ismi neydi hatırlamıyorum ama böyle bir hikaye görürseniz hemen kapatıp tvyi uzaklaşın:)
Hala aklıma geldikçe gözlerim doluyor "Acaba Enverle bana bişey olursa Kağan napıcak" diye... Tabi artık bu endişeler hamilelikle birlikte iki kat daha arttı...uffff... ne biçim bi filmdin sen yaaa...
Neyse..


AND OSCAR GOES TOOOOOOO

"KELEBEĞİN RÜYASI" Doğum hikayemde bu filmin yeri büyüktür. 40+4 ken bu filmi seyredip, ertesi gün doğuma gitmiştim. Tam da "Ben herhalde doğuramıycam, hep böyle hamile kalıcam" diye düşünürken... Filmin son 3 dakikasını seyredemedim ağlamaktan ve gidip yatmıştım. Sonra Enver geldiğinde ona sordum
"noldu filmin sonunda"
"Hepsi öldü"
"ühühühüüüüü"
"Şaka şaka, ölmediler yaa bi dur ağlama "
Hamiş bir insana yapılır mı bu, töbe töbeee.. Ama filmin etkisinden midir yoksa Enverin cevabından mıdır bilmem ertesi gün doğuruvermiştim:)


Amma da uzun bi yazı oldu yahu... Hiç bu kadar uzun yazmamıştım...
Umarım keyifle okursunuz:) sevgiler...

Tarihe Not : Taşınma hikayemiz-1 kasım 2014/28.12.2014

Yaa bak sana taşınma hikayemizi anlatmamışım hiç... 
Gerçi düşündüm de nerden başlayacağımı da bilemedim:) Çünkü yaklaşık son 1 yılımız "1-2 ay içerisinde taşınırız" diyerek geçti.. Ama iyi ki de öyle geçmiş çünkü Bahçelinin tadını doya doya çıkarttık seninle... Hem parklarda, sokaklarda gezdik gönlümüzce, hem arkadaşlarla dostlarla görüştük keyfimizce...
Bahçelideki son yazımız harikaydı... Tüm sevdiklerimizle de senin doğum gününü kutladık terasta... 

Çok güzel anılarla ayrıldık evimizden.. Aslında benim ayrılışım pek de güzel olmadı. Şöyle anlatıyım, ben 1 gün önce yediğim tavuk yüzünden zehirlendim ve merakla beklediğim taşınma anını göremedim resmen:) Sabaha kadar uyuyamadım ve ateşlendim vs. Sabah da taşıyıcılar geldiğinde apar topar evden çıktım (komşularıma uğrayamadım bile) ve doğruca hastaneye... 1 serum yetmedi, akşama kadar annemlerde kaldım, seni ogün hiç göremedim belki de... 
Neyse ki baban halletmişti herşeyi. O akşam tekrar hastane macerasından sonra kendime geldim çok şükür..

Ertesi gün eşyalarımızı o evde görünce bi tuhaf oldum, sanki hala bahçelide oturacakmışız gibi geliyordu... Eve hemen geçemedik, doğalgaz ve elektriğin bağlanmasıyla ilgili sorunlar vardı. Onlar çözüldükten sonra evimize geçebildik. Bu arada da sürekli eve gidip gelip yerleştiriyorduk ve seni de eve alıştırıyorduk. Yaklaşık 2 ay babannenlerde kaldık, kocaman bir aile olduk:) 
Evimize geçtikten sonra sen evi hiç yadırgamadın. Ben korkuyordum çünkü ya huzursuzlanırsan diye ama bizi şaşırttın:)

İşte böyle bir taşınma hikayemiz var çocuk...

Acaba okur musun ki bu yazılarımı...

seni seven annen

Demek ki neymiiişşşş...

Hamileyken bol bol uyumak değil, bol bol gezmek lazımmııışşş...
Ah be çocuk bu haftasonu noldu sana anlamadım... 2 yaş sendromuna bu hafta sonu mu girdin, yoksa bi ağrın sızın vardı da biz mi anlamadık bilemedim...
Bu hafta sonu Bolu-Göynük'e gitme planı yaptık. Baya zor oldu çünkü ilk önce Abant'a gidelim dedik Beyze teyzenlerle (teyze diyince de pek komik oldu yahu:) sonra orada hiç yer bulamayınca Beyzalar vazgeçti (keşke onları dinleyip biz de zorlamasaymışız:). Biz de Göynük'e gidelim dedik.
Önce Beypazarına gittik sen arabada biraz huzursuzlanınca. Orda hem dinlendik, hem sen rahatladın iyi oldu. Havuç ezmesinin de yardımıyla Göynük'e kadar normal bir şekilde geldik.
Sonra Hacı Ali Paşa Konağının sahibi Ali Amca (o kadar misafirperverdiki sanki babamın arkadaşı, o yüzden amca dicem:) bizi karşıladı, odamıza yerleştirdi ve sen anında bağırmaya başladın. Biz de çok zorlamadık, hemen çıktık odadan, biraz gezdik, parkta vakit geçirdik. Sonra da yemek yedik. Huzursuzluğun yemekte devam etti ve tekrar odaya girelim dedik, sen yine ağlayınca çıkıp Çubuk Gölü'ne gittik. O kadar güzel bir yerdi ki... Orda da Şenol Abi ve ailesiyle tanıştık. Ordaki değirmenlerin birinde çay demlemiş, patates pişirmiş sobada, misafirlerini ağırlıyordu. Sağolsun bizi de çok güzel ağırladı. Bir dahaki sefere yazın gidip orda güzel bir kahvaltı yapabiliriz (sen 10 yaşına geldiğinde mesela:) sonra ordan çıkıp tekrar geldik Göynük'e ve bu sefer dönsek mi Ankara'ya kalsak mı diye düşünürken babanla yemek yediniz (benim midem pek iyi değildi, o günü Çubuk Gölün de yediğim sobada patateslerle kapatmıştım).
Sonra tekrar konağa geldik ve sen bu sefer daha rahat gibiydin. Ben biraz yatıp dinlendim sen de o sırada babanla çizgi film seyrettin. Ondan da sıkılınca yine başladın ağlamaya. Tam kucağıma aldım ki seni... üzerime çiçekler yağdııı:)... ağlayıp kusarak günü tamamlamıştın.. o an insnalıktan çıkan ben ve baban ve sen apar topar hazırlanıp konaktan koşarak uzaklaştık:) Hadi biz neyse de konaktaki diğer misafirler için güzel bir akşam olmayacaktı kalırsak..
9.30da ordan çıktık ve yol pek iyi olmadığı için 12.30 da ancak varabildik eve.
Neyse ki akşam düşündüğümüz kadar kötü geçmedi. Ertesi gün de biraz huzursuzdun ama bugün daha iyisin...
Demek ki neymiişşş... bebekle kültür gezisine gidilmezmiş... Şimdiye kadar pek çok otelde kaldık, pek çok yerlere gittik geldik seninle ama bu gezi bir başkaydı yahu... Neyse bakalım.. Bu da böyle bir anı oldu...
Orda camide elinde tesbihle dolaştığın halin çok komikti.. onun fotoğrafını çekemedim ama aklımda kalacak hep...
Evet haftasonumuz biraz yorgun ve normalin üzerinde tuhaf geçti ama... anne olmak böle bişi demek ki... Seni hala seviyorum:)


Sana anı olsun diye...

Neredeyse 1 yaşından beri yemeklerini kendin yiyebiliyorsun (tabi sana bıraksak aç kalırsın da, biz yediriyoruz sen de denemeler yapıyorsun:) Tabi bu aşamada neler yaşadık, yaşıyoruz, yaşayacağız bilemiyorum ama asla vazgeçmiycem senin o halini izlemekten:)

Bir süreliğine Duman bizde kalmıştı ve sen onun yemek yiyişini izleyip, onu taklit ediyordun:)



 Bu da bir akşam yemeğinden...


Yemek hallerini de ekliyim de ilerde nasıl evrim geçirdiğini anla:)


Minik Baykuşun aktivitelerinden...

Yine biriktirip yazıyım dedim... Haftasonları çok hızlı geçmeye başladı... Hiç bişeye vakit ayıramıyorum, kronik yorgunluk yüzünden (bi sebebi var tabi:) hiç bişey yapmak gelmiyor içimden bazen. Bazen kitap okumaya ble üşenir oldum... Kafam o kadar karmaşık ki... Gündemdeki olaylar insanın canını sıkmaktan öteye itmiyor. Takip etmeye kalksan olayları, gidişat daha da canını sıkıyor. Adaletin olmadığı, kişisel kalkınmanın varolduğu bir ülke halini aldık kısacası. Umarım sen bu satırları okurken "vay be bir zamanlar ülke ne haldeymiş. Şimdi herşey ne güzel " dersin canım oğlum...

Neyse sen kendi dünyanda büyü çocuk.. Bizim dünyamız kirlendi artık. Affedin bizi. Ya da etmeyin... Biz size güzel bi dünya hazırlayamiyoruz galiba. Siz kendi dünyanızı baştan kurun. Hiç bişey yapamıyorsan da benim hayalimdeki dünyada yaşamaya devam et boşver kirli insanları...

Uff başlıkta ne yazıyo ben burda ne anlatıyorum sana di mi...

Gelelim seninle evde haftasonları gezmeden fırsat bulduğumuz zamanlardaki eğlencelerimizeeee....

İlk oyunumuzu sen çok sevdin. Sebzelerle fotoğraları eşleştirmece...

Farklı renklerde sebzelerin fotoğraflarının çıktıları alınır, sonra sebzeler de masaya konarak eşleştirme yapılır. 2 boyut ile 3 boyut arasındaki ilişkiyi kurma açısından faydalı bir etkinliktir kendisi efeniimm... Aynı oyunu resimlerle de yapabilirsiniz. Böylece soyut-somut ilişkisi de sağlanmış olur.




Bu oyun da renkler ve şekiller eşleştirmece

Fon kartonunu evdeki oyuncakların renklerine göre seçebilirsiniz. Hem renkleri hem de şekilleri eşleştirmeye çalışmak biraz zor oldu kağan için ama genel olarak eğlendik.





Bu oyun da siyah bantla hazırladığım bir oyundu. Aslında elektrik bandı da kullanılabilir. Çünkü geçen gün yolları temizlerken biraz zorlandık bant yapıştığı için. 


Kürdanları saplamayı sevmedi kağan ama onları çıkartırken daha çok eğlendi. Kendi kuralını kendisi koyuyor napalım. ince motor becerileri için de etkili bir oyun. Ayrıca kürdanlar eline batınca duyusal gelişime de katkısı olduğu kesin:)))



Biraz da sanat yapalım di mi:)
Bigün ben yemek yaparken seni de mama sandalyesine oturtup eline de boyalarını verdim. Normalde bulduğunu ağzına atma huyun yoktur ama (ve boyaları yemeğe çalışmamıştın o güne kadar) ogün mama sandalyesinde yemek yendiği için sen de normal olarak boyalarını yemeğe başlamıştın:) O günden sonra mama sandalyesinde aktivite yapmamaya karar verdim:) Bu da bize bi anı oldu minik baykuşum:)




Hep ev hep ev olmaz di mi.. biraz da yürüyüş:) Anıttepedeki yürüyüş parkuruna çok geldim sen daha karnımdayken. Nilgün teyzenle burada yürümek çok eğlenceliydi. Sen doğduktan sonra da kanguruyla bikaç tur atmışlığımız var hani. Ama bahçeliden taşındıktan sonra ilk kez geldik... 



Bissürü ev aktivitesi birarada...

Belki de kaç yıldır yağmayan kar kendini bu seneye saklamıştır... Ankarayı pek (tamam hiç hem de hiç) sevmeyen biri olarak binalar ve asfalt kardan görünmediği için bu şehre azıcık ısınmaya başladım. Ama tabi karlar eriyince tekrar eskiye döneriz:) Eşim bugün dese kalkar deniz kenarında bir köye yerleşirim vala hiç hayır demem... (ilgililere duyuruluuurrr)
Belki sen seversin baykuşum bu şehri??? Zaten içinde sevdikleri olmasa insan niye yaşasın böyle bi yerde di mi? Neresi sevilir bu şehrin bilmiyorum ama sevecek bi tarafını bulursan bana da haber ver... Bir şehir plancısına Ankarayı sevdirmeye çalışmak biraz zor olacaktır tabi ama... dene bakalım:) 

Eveettt gelelim bugünkü aktivite köşemize.. Bu yazıda bissürü aktivite paylaşıcam. Öncekileri de ekliyim de arada kaynamasın...

Hayde iyi eğlenceleeerrrr....


Boşluk doldurmaca (Nam-ı diğer Fil in dı blenks) 

Boş yumurta kolisi ve cevizlerle oynadığımız bu oyunu bizim baykuş çok sevdi. Kutuyu kapatıp salladıkça çıkan sesle ritm tuttu bi de.. Cevizleri başka bir kaptan kolideki boşluklara attık, sonra bi de sallayıp çıkan sesi dinledik. Bu oyunu tekrarladıkça daha çok hoşuna gitmeye başladı.



Ev Koşullarında "Robotica"

Robotica için gerekli malzemeler kutu, folyo, uhu, şişe kapakları, plastik bardak, tuvalet kağıdı rulosu, pipetler ve sınırsız hayalgücü..
İstediğinizi yapıştırabilirsiniz, düğmeler, elişi kağıtları vs ile kendi roboticanızı yapabilirsiniz.
(Hatta aklıma şimdi geldi, eğer ışıklı bir oyuncağınız varsa kutuya delikler açıp içine onu da yerleştirebilirsiniz.) Birlikte vakit geçirmek ve minnaklarla "uhuyu verir misin" "düğmeyi yapıştırır mısın" gibi ortak çalışmalarda bulunabileceğiniz bir anne aktivitesi. 
Bir de bu aralar şişe kapaklarını toplayıp "ben bunlarla bişeyler yaparım ki" diyordum, ilk icraat bu çıktı. Bakalım kapak biriktirmeye devam, yakında yeni kapak projelerimle karşınızda olacağım:)

Evde Aykumu (moonsand) nasıl yapılır?
Aykumunu internette görünce bi yerlerde ilk aklıma gelen hazır almaktı. Ama internetten küçük bir araştırma sonucunda "ben yaparım ki, çok basitmiş" dedim ve hop şöyle bişi çıktı ortaya. Nerden bulduğumu hatırlamıyorum tarifi ama her yerden ulaşabilirsiniz.

Gerekli malzemeler : 6 bardak un, 2 bardak irmik, 2 bardak bebek yağı

Ben evde irmik az kaldığından yarın ölçü kullandım (kendime not:eve giderken irmik almayı unutma) böle bişi çıktı ortaya... Kıvamı cıvık olursa unla ya da irmikle takviye yapabilirsiniz.


Elma ağacı ve renkler
Evde elişi kağıtlarınz yoksa renkli objeler veya poşetleri keserek de yapabilirsiniz aslında. Yeşil, kırmızı ve turuncu kağıtları dal, yaprak ve meyve gibi olacak şekilde kesip, bu parçalarla oynayabilirsiniz. Minnak için hem renkleri öğrenmede hem de ince motor becerilerini geliştirmede yardımcı olacağını düşünüyorum.
Bu aktiviteyi babanneyle evde oynasınlar diye hazırlamıştım, baya eğlenmişler:) Yaşasın süper babanne!!!

Halka oyunu

Yine plastik bardak ve tabaklardan bir oyun 
Aşağıdaki resimde görüldüğü gibi düzeneğimizi hazırlayıp yavru ceylanımızın oyuna katılmasını bekliyoruz:) Bu oyunu oynarken kağandan çok ben eğlendim aslında. Akşam babasıyla halkaları direksiyon yapıp oynamak daha eğlenceli gelmişti ona.


Oh sonunda bu oyunları da paylaştım ya unutmadan, oldu bu iş:)
Sevgiler...


Yine kar var, hüzünlendim bak yine...

Bundan yaklaşık 1 ay önce yeni evimize taşınmıştık ve Enver iş seyahatine gitmişti. Annemler de kaplıca programları vardı ve biz minik baykuşla başbaşa 3 gün evde mahsur kalmıştık. Evin önündeki yol karla kaplıydı (şehir merkezinde böyle bir sorun yokmuş tabi) ve biz hiç dışarı çıkamadık 3 gün boyunca. 
Evde başbaşa kalmak o kadar güzeldi ki... İyi ki işe başlamamışım dedim. İyi ki doya doya yaşıyoruz şu 1.5 yılı... Hiç sıkılmadım, hiç bunalmadım (2 saatlik Kağan'ın ağlama krizini saymazsak tabi, onu da Nilgüşle uzuun bir telefon konuşmasının ardından atlattık)
Düşünüyorum da gerçekten ücretsiz izne ayrılmakla çok doğru bir karar vermişim... İlerde okuldu şuydu buydu derken seninle birlikte hiç bu kadar uzun zaman geçiremeyecektik belki de... O kadar özel bir yıl oldu ki benim için... Düşündükçe içim sızlıyor bak yine..
Bol bol karda yuvarlanma, (karla ilk büyük buluşma oldu), evde karla oynama, kutular, yemekler derken çabucak geçti vakit. O karların erimesini hiç istemedim ilk kez.. Sanki aylarca öyle kalabilirmişiz gibi gelmişti. 
Şimdi ise işyerinde, baykuşumdan uzakta seyrediyorum karın yağışını... (tabi çok da uzak değilim ama uzağım işte) Karda gezinen tilkileri seninle seyredemiyorum, kuşların ekmekleri yiyişini birlikte göremiyoruz, kar tanelerini havada yakalayamıyoruz... En azından bir süre daha bu böyle gidecek..:)
Aklıma geldikçe gözlerim doluyor, burnumun ucu sızlıyor (gerçekten varmış böle bişi) ve hemen yanına koşasım geliyor...
Bu aralar ne kadar hızlı değişiyor herşey... Değişim hep olacak hayatımızda artık sizinle birlikte:)

İşte geçen ayki evde kalma maceramızdan kalanlar...

Kağan neredeyse 1 yaşından beri kaşık kullanabiliyor ama Duman'la fazla birarada kalınca onun gibi yemek daha çok hoşuna gitti:) 

Uçan ara - uçan ara - Uçan arabaaa!!!

Geçen akşam diş macunu kutusu, lego arabası ve folyodan bi araba yaptık Baykuşla. Tamam itiraf ediyorum ben yaptım Kağan seyretti:) Ama vazgeçmeyeceğim, kendi kendime eğlenmeye devam:)

İhtiyaç listesi
Alimünyum folyo (kartondan da yapabilirsiniz tabi, sonuçta bi kuru)
Lego araba
Kurdele (arabayla kutuyu bağlamak için)
Elişi kağıdı (kanat ve pencere yapmak için)

Tabi tekerlek için lego yerine pet şişe kapaklarını falan da kullanabilirsiniz. Benimki kısa yoldan eğlencelik bişi oldu. Amaç diş macunu kutusunu değerlendirmekti.




 







Takaskitap-Kitaptakas


Hiç tanımadığınız, görmediğiniz, hatta sadece yazılarla haberleştiğiniz (bazen acaba şizofrene mi bağladım ki dediğiniz durumlar vardır ya) bir insanı sevebilir misiniz? Onunla sanki oturup sohbet etmiş gibi hissedebilir misiniz? Herkes için böyle yoğun duygular yaşayamazsınız elbet... Ama ya ortak noktanız kitaplarsa.. Özellikle de sizin de okuduğunuz ve o kişiyle payşlaştığınız kitaplarsa?

2balık1kedinin tatlı balığı Esra ile başlattığımız takas kitap etkinliği İlham Kedisi'nin de bize katılmasıyla birlikte tamamlandı... İşe ilk başladığım gün 29.01.2015 de eşimden gelen güzel güllerin yanında aldığım bu iki hediye beni nasıl mutlu etti anlatamam, tarif edemem... Minik kartları, süprizleri, kitapları (sıcak çikolatayı bi de) görünce "iyi ki iyi kalpli insanlar var" dedim:)

Belki oturup bir kahve içemedik sizlerle ama aynı kitapları kahve eşliğinde okumak bile güzel olacak...

Yazıyı hazırlarken ki gülümsemem için ve hediyelerinizi aldığımdaki mutluluk için size çok teşekkür ederim...
İyi ki varsınız, iyi ki tanımışım sizi:)



Kitap önerisi Pınar MERMER'den "Yavaş Ebeveynlik"

Uzun zamandır yazmayı düşündüğüm ancak bir türlü fırsat bulamadığım bir gönderiyle yine karşınızdayım...
Bu sefer Pınar MERMER'in yazmış olduğu "Yavaş Ebeveynlik" kitabından bahsedeceğim.
Bu kitap önceden bahsettiğim "Daha Sade Bir Hayat" adlı kitapla aynı lezzette diyebilirim.
Kitabın ilk satırlarındaki samimiyet okuyucuyu hemen sarıp sarmalıyor zaten. Bir yandan "bak görüyor musun yalnız değilmişim, oh be" dedirtiyor diğer yandan da "aa benim niye aklıma gelmedi" diye sorgulatıyor. Anlatım dili oldukça akıcı ve bir psikoloğun kaleminden çıktığından olsa gerek  özenle seçilmiş kelimelerden oluşuyor yazılar.
Hayatın yoğunluğuna kaptırmış boş viteste giderken "bir dakka ya" dememe sebep olan bir kitap oldu kendisi. Kitabı okuduktan sonra hayatımızda uygulayabileceğimiz minik ipuçları da var. İşte onlardan bazıları...

"Yavaşla! Fark et! Biraz düşün! Ezbere yaşama! Sorgula! Kendini tanı! Zaman ayır! Alma! Dur! Çocuğunu tanı! Mükemmel olmak zorunda değilsin. Hem herkes dediğin kim? Sensin! Benim! Sen ve ben değişelim önce. Bak neler oluyor."

"Çocuğunuza tahammülünüz var mı? Çünkü tahammülünüz olmayan şeyi sevemezsiniz. Sevmediğiniz şeyleri büyütemezsiniz ve yaşatamazsınız."
"Başkasının gözlerinden istenip istenmediğimi, sevilip sevilmediğimi sorgulamak yerine, kendime ve çocuğuma şefkat ve ilgi göstermeye ihtiyacım var" Bir sevgi arsızı olarak buna gerçekten ihtiyacım var...

"Ne zaman aceleyle yerken bulursanız kendinizi, yemeğin keyifli ve iyileştirici olduğunu hatırlamaya çalışın ve biraz yavaşlayın"
Seninle yemek yemek inanılmaz zevkli baykuşum biliyor musun. Zaten fotoğraflarına bakınca anlayacaksın, sen de keyif alıyorsun. Kendi kendine yemek yiyorsun uzun zamandır (1 yaşından beri)

"Çocuğunuzun kazananlar değil kaybedenler kulübüne katılmasından öyle korkuyorsunuz ki... Sistem korkular üzerine işlerken, nasıl cesur ve sakin kalabilirsiniz ki? Tabii ki yavaşlayarak..."

"Bu dünyanın sessiz, ünsüz, yalın ancak özgüvenli, zeki, samimi ve sevgi dolu gençlere, çocuklara ihtiyacı var."
hıh işte bunu "aa bizim çocuk çok zeki, çok akıllı" diyen ebeveynlerin mutlaka okuması ve anlaması gerekiyor:)

Kısacası tekrar tekrar okunması gereken kitaplar listeme alıyorum bu kitabı da:)

Okumanız ve yavaşlayabilmeniz dileğiyle...

İşe geri dönüş...

Ne çabuk geçiyor zaman ve sen ne çabuk büyüyorsun benim tatlı baykuşum..Dün ilk uzun soluklu ayrılığımızı yaşadık seninle. Sabah 9 - akşam 6 arasında kalbimin bir köşesi hep sızladı... Bundan sonra da böyle olacak hafta içi günlerinde...
Hafta içinde kalbimin içi yangın yeri...
Haftaiçinde kalbimin içi sen dolu...
Senin kokunu taşıyacağım içimde bir yerlerde...
Dün sabah ilk işgünüm olduğu için (1,5 yıl ara verdim kolay değil tabi) kahvaltıya senden epey bi sonra geldim. Sen bunun şaşkınlığından mı yoksa beni iş kostümüyle görünce mi bilmem kafanı çevirip uzun uzuun inceledin beni... Belki de "vay be annem hiç böyle şeyler giymezdi hayırdır" dedin içinden...
Sonra birlikte kahvaltı yaptık ve babannenler geldi. Ben seni babana bıraktım ilk kez ve babandan önce sabahın erken saatlerinde çıktım evden...Siz bana el sallarken ağlıyordun ufaktan, kalbimin içini sızlatarak..
İlk ayrılığımız değildi bu ama diğer günlerde benim gitmemi gelmemi pek sallamayan sen bugün ağlayınca yol uzun geldi gözüme... Ne kadar devam edecek bu süreç bilmiyorum ama seni özlüyorum şimdiden.. 
Akşam eve dönerken arabaya bindiğimde senin sarı atkını görünce daha da duygulandım... 
Eve gelince bana kaçamak gülücükler attın babanın kucağından, nasıl mutlu etti o gülüşler beni... Bana sarılıp sırtıma vurman, çenemi ısırman...
Yazdıkça aklıma geliyor da daha da sızlıyor kalbimin içi.
İyi ki bu 17 ayı birlikte dolu dolu yaşayarak, birbirimizle geçirmişiz... Hayatımın belki de en özel 1,5 yılı oldu bu dönem... 
İyi ki gelmişsin, iyi ki....

Seni seven annen..

Bloglararası Kitap Şenliği Başlasıııınnn

Duyduk duymadık demeyin efenim, Esra ve Elif Hanımefendilerle bir kitap şenliğine başlıyoruz:) Kaç aydır aklımdaydı böyle bir etkinlik ancak taşınma telaşımdan ötürü bir türlü organize olup sizlerle paylaşamadım. En sonunda 2balık1kedi olarak tanıdığınız Esra ile başlayalım dedik de nihayet bir adım atabildik:)
Kendisi de anlatmış gerçi ama ben de buradan yine de bir paylaşıyım efenim izninizle...
Şimdi siz blogunuzda yayınladığınız kitap listesinden bir kitabı diğer blogdaşınıza gönderiyorsunuz. Bu arada kitabın arka sayfasına kendi isminizi ve blog adresinizi de yazıyorsunuz ki baktıkça hatırlanasınız:)
E aynı şey sizin için de geçerli tabi. Siz de kitabınızı gönderdiğiniz blogdaşınızdan listesindeki bir kitabı alıyorsunuuuzzz... İşte bu kadar basit:) Bir de tabi isterseniz aldığınız kitabı okudukan sonra blogunuzda bir paylaşımda bulunursanız ne mutlu kitabını sizinle paylaşan blogdaşınıza:)
Bu fikri hayata geçirmemizi sağlayan beni destekleyen Esra'ya sonsuz teşekkürler şimdiden..Umarım güzel bir şenlik olur da hep birlikte güzel anılarla güzel insanlarla doldururuz anı sepetimizi...
İşte bendeki kitaplar da şöyle...