Hamileyken SeyredilMEMESİ Gereken Filmler-Diziler

Her yerde vardır şu filmleri izleyin, bu dizileri takip edin gibi yazılar. Ama ben bu yazıda seyredilmemesi gerekenleri yazıcam. Hele benim gibi bir duygu jölesi kıvamındaysanız aman ha diyim..
Zaten hormonlar laylaylom, bi de bu dönemde seyredince iyice kafayı yiyor insan.
Öncelikle ben yaptım siz yapmayın diyeceğim gelelim. Tvde dizi takip etmediğim için onlar hakkında bi yorum yapamayacağım ama internet dizilerinden bir liste var öncelikle.

İlk sırada tabiiki "THE WALKING DEAD"

Ahhh ahhh... ilk hamileliğimde beni benden alan dizidir. Hamile olmadan önce seyretmeye başlamıştık aslında, o yüzden de düşünmeden başını sonunu seyretmeye devam ettik. Etkilenebileceğim aklıma bile gelmemişti. Hamilelik belirtilerinin de artmasıyla birlikte bu diziye hassasiyetim giderek arttı. Akşam uykudan önce zombileri kovalayan adamları seyrettiğim yetmiyormuş gibi, uykumda da ben kaçıyordum onlar beni kovalıyordu. Kaç kere uykumdan korkarak uyandım... Tabi 2-3 denemeden sonra diziyi bitirdik.






İkinci sırada "REVOLUTION" var
Dizideki kıza ayrı bi sinir oluyorum zaten de kafamdaki düşünceler beni daha da gıcık ediyor.
"Ya hastaneye giderken her yerde elektrik kesilirse, doktor gelemezse, ben de kendi kendime doğum yaparsam, ya o sırada mikrop kaparsak, nasıl iyileşiriz?"
İşte bu düşünce aklıma geldiği anda diziyi bıraktım.



3. sırada "GAME OF TRONES" var.
Bu diziyi de o dönemde ilk bölümünü izleyip bırakmıştık. İlk bölümü izleyenler bilir, çocuğun kuleden atılmasıyla bitiyor ilk bölüm. "Ya ilerde Kağan da görmemesi gereken bişeyi görüp ona zarar verirlerse" dedirten bir diziydi bana.. Yine o dönemde diziyi seyretmeyi bıraktık, ama dayanamayıp doğumdan sonra seyrettik. İlerleyen aşamaları da pek iç açıcı değildi ama içimdeki minik loğusacıkları susturmaya başardığım için seyredebilmiştik. Şimdi Nisanı bekliyoruz bakalım, yeni bölümleri gelsin de bi bakarız artık:)


Aaa bahsetmezsem olmaz, bir dönemin vazgeçilmezi "BREAKING BAD"
Bu diziyi "ya ilerde Kağan da..." yok yok tamam, böyle düşünmeden seyredebildiğim bi dizi oldu kendisi:) Yine ufak tefek düşünceler geçti aklımdan ne yalan söliim "Ya Enver..." diye başlayan ama en azından bitirebildiğimiz bir dizi oldu..




Gelelim şimdi filmlereeee...
Film olarak korku ve gerilim filmlerini zaten tercih etmiyorum, edemiyorum. Türlerine göre ayrıdığım için film konusunda bir risk yok neyse ki. Ancak bu aralar sinema kanalında Kağan uyuyorsa ve enver evde yoksa seyrettiğim bazı filmleri dram türü olsa da bırakamayıp seyrediyorum.


Bunlardan bir tanesi "HAYALİMDEKİ AFRİKA"
Bu filmi izledikten sonra içimdeki büyükşehirden kaçıp gitme isteği daha da alevlendi... Zaten "böyle bi şehirde çocuk mu büyütülür" düşüncesi varken lohusa kafamda, bu filmle "Afrika olmaz ama Olimpos olabilir" dedim. Tabi kimse beni takmadı, hala Angaradayım:(






Bir diğer film (geçen gün izledim ve bana bu yazıyı yazdırtan filmdir kendisi) "LİSA MURRAY'ın HİKAYESİ"
O gece Enver de evde yoktu, olsa seyrettirmezdi zaten:) Film kanallarını dolaşırken denk geldiğim bir film oldu kendisi. Aslında umut dolu bir film sonlarına doğru. Filmin başında olduğu için o sahneyi anlatmakta sakınca görmüyorum, Lisanın annesi eroin bağımlısı ve kızlarından para istiyor falan.. Filmin ilerleyen sahnelerinde "ya ben de bigün bağımlı olursam Kağan napar?" diye düşünüp ağlamaya başladım ve baktım film iyice kötüye gidiyor, kapatıp yatıyım dedim. Sonra özetine bakınca kızın hayatının nasıl değiştiğini anladım ve umut dolu bir hikayesi olduğunu farkettim. Biraz daha izleyip içim rahatlayınca uyuyabildim neyseki... Ama hala peşimde o soru:)


Hiç ama hiç izlememem gereken bir film daha vardı ama filmin adını unuttum:( internetten de bulamadım... filmde anne ile baba çocuklarına noel hediyesi olarak bir köpek yavrusu alıyorlar ve çocuk hediyeyi görünce çok seviniyor. Sonra tam dışarı çıkacaklarken babaya telefon geliyor, hastaneye gitmesi gerekiyor ve annesi onu hastaneye bırakmak için evden ayrılıyorlar. Çocuk evde köpüşle kalıyor. Bunlar yolda giderken bir kamyon gel, çarp arabaya.. Gitti mi çocuğun ailesi.. Çocuk sonra birisinin yanında kalıyor, hırsız oluyor falan tabi bu filmin ilk 5 dakikasında olan olaylar.. Sonunu seyredemedim, nasıl bitiyor bilmiyorum, ismi neydi hatırlamıyorum ama böyle bir hikaye görürseniz hemen kapatıp tvyi uzaklaşın:)
Hala aklıma geldikçe gözlerim doluyor "Acaba Enverle bana bişey olursa Kağan napıcak" diye... Tabi artık bu endişeler hamilelikle birlikte iki kat daha arttı...uffff... ne biçim bi filmdin sen yaaa...
Neyse..


AND OSCAR GOES TOOOOOOO

"KELEBEĞİN RÜYASI" Doğum hikayemde bu filmin yeri büyüktür. 40+4 ken bu filmi seyredip, ertesi gün doğuma gitmiştim. Tam da "Ben herhalde doğuramıycam, hep böyle hamile kalıcam" diye düşünürken... Filmin son 3 dakikasını seyredemedim ağlamaktan ve gidip yatmıştım. Sonra Enver geldiğinde ona sordum
"noldu filmin sonunda"
"Hepsi öldü"
"ühühühüüüüü"
"Şaka şaka, ölmediler yaa bi dur ağlama "
Hamiş bir insana yapılır mı bu, töbe töbeee.. Ama filmin etkisinden midir yoksa Enverin cevabından mıdır bilmem ertesi gün doğuruvermiştim:)


Amma da uzun bi yazı oldu yahu... Hiç bu kadar uzun yazmamıştım...
Umarım keyifle okursunuz:) sevgiler...

Tarihe Not : Taşınma hikayemiz-1 kasım 2014/28.12.2014

Yaa bak sana taşınma hikayemizi anlatmamışım hiç... 
Gerçi düşündüm de nerden başlayacağımı da bilemedim:) Çünkü yaklaşık son 1 yılımız "1-2 ay içerisinde taşınırız" diyerek geçti.. Ama iyi ki de öyle geçmiş çünkü Bahçelinin tadını doya doya çıkarttık seninle... Hem parklarda, sokaklarda gezdik gönlümüzce, hem arkadaşlarla dostlarla görüştük keyfimizce...
Bahçelideki son yazımız harikaydı... Tüm sevdiklerimizle de senin doğum gününü kutladık terasta... 

Çok güzel anılarla ayrıldık evimizden.. Aslında benim ayrılışım pek de güzel olmadı. Şöyle anlatıyım, ben 1 gün önce yediğim tavuk yüzünden zehirlendim ve merakla beklediğim taşınma anını göremedim resmen:) Sabaha kadar uyuyamadım ve ateşlendim vs. Sabah da taşıyıcılar geldiğinde apar topar evden çıktım (komşularıma uğrayamadım bile) ve doğruca hastaneye... 1 serum yetmedi, akşama kadar annemlerde kaldım, seni ogün hiç göremedim belki de... 
Neyse ki baban halletmişti herşeyi. O akşam tekrar hastane macerasından sonra kendime geldim çok şükür..

Ertesi gün eşyalarımızı o evde görünce bi tuhaf oldum, sanki hala bahçelide oturacakmışız gibi geliyordu... Eve hemen geçemedik, doğalgaz ve elektriğin bağlanmasıyla ilgili sorunlar vardı. Onlar çözüldükten sonra evimize geçebildik. Bu arada da sürekli eve gidip gelip yerleştiriyorduk ve seni de eve alıştırıyorduk. Yaklaşık 2 ay babannenlerde kaldık, kocaman bir aile olduk:) 
Evimize geçtikten sonra sen evi hiç yadırgamadın. Ben korkuyordum çünkü ya huzursuzlanırsan diye ama bizi şaşırttın:)

İşte böyle bir taşınma hikayemiz var çocuk...

Acaba okur musun ki bu yazılarımı...

seni seven annen

Demek ki neymiiişşşş...

Hamileyken bol bol uyumak değil, bol bol gezmek lazımmııışşş...
Ah be çocuk bu haftasonu noldu sana anlamadım... 2 yaş sendromuna bu hafta sonu mu girdin, yoksa bi ağrın sızın vardı da biz mi anlamadık bilemedim...
Bu hafta sonu Bolu-Göynük'e gitme planı yaptık. Baya zor oldu çünkü ilk önce Abant'a gidelim dedik Beyze teyzenlerle (teyze diyince de pek komik oldu yahu:) sonra orada hiç yer bulamayınca Beyzalar vazgeçti (keşke onları dinleyip biz de zorlamasaymışız:). Biz de Göynük'e gidelim dedik.
Önce Beypazarına gittik sen arabada biraz huzursuzlanınca. Orda hem dinlendik, hem sen rahatladın iyi oldu. Havuç ezmesinin de yardımıyla Göynük'e kadar normal bir şekilde geldik.
Sonra Hacı Ali Paşa Konağının sahibi Ali Amca (o kadar misafirperverdiki sanki babamın arkadaşı, o yüzden amca dicem:) bizi karşıladı, odamıza yerleştirdi ve sen anında bağırmaya başladın. Biz de çok zorlamadık, hemen çıktık odadan, biraz gezdik, parkta vakit geçirdik. Sonra da yemek yedik. Huzursuzluğun yemekte devam etti ve tekrar odaya girelim dedik, sen yine ağlayınca çıkıp Çubuk Gölü'ne gittik. O kadar güzel bir yerdi ki... Orda da Şenol Abi ve ailesiyle tanıştık. Ordaki değirmenlerin birinde çay demlemiş, patates pişirmiş sobada, misafirlerini ağırlıyordu. Sağolsun bizi de çok güzel ağırladı. Bir dahaki sefere yazın gidip orda güzel bir kahvaltı yapabiliriz (sen 10 yaşına geldiğinde mesela:) sonra ordan çıkıp tekrar geldik Göynük'e ve bu sefer dönsek mi Ankara'ya kalsak mı diye düşünürken babanla yemek yediniz (benim midem pek iyi değildi, o günü Çubuk Gölün de yediğim sobada patateslerle kapatmıştım).
Sonra tekrar konağa geldik ve sen bu sefer daha rahat gibiydin. Ben biraz yatıp dinlendim sen de o sırada babanla çizgi film seyrettin. Ondan da sıkılınca yine başladın ağlamaya. Tam kucağıma aldım ki seni... üzerime çiçekler yağdııı:)... ağlayıp kusarak günü tamamlamıştın.. o an insnalıktan çıkan ben ve baban ve sen apar topar hazırlanıp konaktan koşarak uzaklaştık:) Hadi biz neyse de konaktaki diğer misafirler için güzel bir akşam olmayacaktı kalırsak..
9.30da ordan çıktık ve yol pek iyi olmadığı için 12.30 da ancak varabildik eve.
Neyse ki akşam düşündüğümüz kadar kötü geçmedi. Ertesi gün de biraz huzursuzdun ama bugün daha iyisin...
Demek ki neymiişşş... bebekle kültür gezisine gidilmezmiş... Şimdiye kadar pek çok otelde kaldık, pek çok yerlere gittik geldik seninle ama bu gezi bir başkaydı yahu... Neyse bakalım.. Bu da böyle bir anı oldu...
Orda camide elinde tesbihle dolaştığın halin çok komikti.. onun fotoğrafını çekemedim ama aklımda kalacak hep...
Evet haftasonumuz biraz yorgun ve normalin üzerinde tuhaf geçti ama... anne olmak böle bişi demek ki... Seni hala seviyorum:)